• 19 Kasım 2021

Yanlış giden bir şey yok mu?

Uçuşa geçti” ibaresi maalesef artık pek çok temel ürün için haberlere konu ediliyor. Dolar-Euro uçuşa geçiyor, altın fiyatları uçuşa geçiyor, emlak fiyatları ve kiralar uçuşa geçiyor, araç fiyatları uçuşa geçiyor vd. Haber portalları olabildiğince tık almak için, kronik muhalif cephe iktidarı yıpratmak için, kimileri spekülasyon yapmak için bu türden kirli yolları zorluyor diyerek işin içinden çıkılacak gibi değil. Dahası sermaye gruplarını, siyaseti ve bürokrasiyi bilemeyiz ama uçuşa geçen şeyler halkın hiç de hayrına uçuşa geçmiyor. Uçuşa geçen emtialar hayatı kolaylaştırıp rahatlatmak üzere uçuşa geçmiyor şu vakitlerde.

Meseleye kronik muhalif cepheden değil halkın ve makul iktisadi çerçeveden baktığımızda ters giden, sıkıntıları büyüten, ümit ve güveni güçlü bir biçimde sarsan bir gidişatın yaşandığı kimseye sır değil. Mevcut durumun ve gidişatın makul ve kuşatıcı bir biçimde izahının yapılması icap ediyor. İnkâr yoluna gidilmesi, dış güçlere veya faili meçhul bir takım spekülatörlere suçun yıkılmaya kalkışılması gibi seçenekler hiçbir sorunun çözümüne vesile ol(a)mayacaktır. Bilakis bu yol ümit ve güveni sarsıcı bir tuzağı muhtevidir. Ayrıca belirtmek gerekir ki; normal şartlarda TL’nin bu denli değer kaybını da döviz kurunun bu denli tırmanışını da salt olarak ekonomik sebeplerle izah etmek hiç de kolay olmayacaktır. Ekonomide bozulan dengelerin, piyasada yaşanan olağanüstü dalgalanmaların piyasalar kadar siyasi tercihler, kadrolar ve izlenen yol haritalarıyla da ilgisinin olduğu aşikârdır.

Elbette Türkiye tarihi ve geniş bölge imkânları göz önünde tutulduğunda halen devasa büyük yatırımların yapıldığı, hastane ve havaalanından köprü ve fabrikalara, savunma sanayiinden otomotiv sektörüne, toplu konuttan kentsel dönüşüme değin milyarlarca dolar tutarındaki yatırımların durmaksızın ilerlemesi ekonomideki dinamizmin göstergelerinden biridir. Fakat bu göstergeler yolunda gitmeyen işleri, sıkıntıya düşen çarşı pazar gerçeğini, TL’nin hızlı değer kaybını, artan işsizlik rakamlarını ne görünmez ne de önemsiz kılar. Caddelerde hızla akıp giden otomobillerin modelleri ve yoğunluğu, AVM’lere üşüşen kitlelerin görgüsüzlüğü, tüketim sektöründe ölümüne tırmanan bağımlılığı nazara verilerek kimse “işler yolunda gidiyor, gençler iş beğenmiyor” şeklinde kendini ve muhataplarını rahatlatmaya kalkışmasın. Çözüm için tutulacak yol, kullanılacak usul bu değildir.

Dış güçleri ve işbirlikçilerini suçlama yolu, beraber çalışılan kadrolara gaflet ve ihanet isnad etme seçeneği de kullanılabilir belki. Fakat sağlam, samimi ve istikrarlı bir özeleştiri sürecine girmeden topluma ne güven ne de geleceğe dair ümit telkin edilebilir. Özeleştiriden kaçtıkça, istişareye kapalı bir merkezi otorite görüntüsü perçinlendikçe, geçmişte beraber çalışılan kurucu kadrolara ve söylemlere yönelik tavırlardaki hırçınlık ve müdanasızlık tırmandıkça yanlışlar görülemeyecek, sapma gittikçe büyüyecektir. Bu eşyanın kaderi ama bir siyasi hareket ve liderin kendi kendine yazdığı bir kader olacak. Tasfiye etmek yetmezmiş gibi beraber yola çıkıla kadroları kötülük ve düşmanlıkla eşitledikçe açık-örtülü koalisyon ortaklarına olan bağımlılık da onların tehdit ve şantajlarına açık olma durumu da arttıkça artacak. Bu öylesi berbat bir sarkaca dönüşür ki her türlü yanlışı, sapmayı veya günahı alkışlamayı marifet bellemiş amigolar ordusuyla tasfiye etmek üzere yola çıktığınız düşmanlarınıza benzediğinizi de fark edemezsiniz.

Hz. Âdem ve Havva Validemiz (a.s.), Şeytan’ın ayartmasına kapılıp o günahı işlediklerinde kimseyi suçlama yoluna gitmemişlerdi. Âlemlerin Rabbi tarafından “neden o yasak meyveye yaklaştınız?” sorusuna tek bir cümleyle ve net bir şekilde cevap verdiler: “Rabbimiz biz kendi kendimize zulmettik!” Klasik siyasetin ayak oyunlarına, kirli politik zemin ve teamüllerin operasyonlarına sırt çevirip siyaset/devlet, lider ve toplum kendi günahıyla yüz yüze gelmekten imtina etmeyecek. Bilakis bu yüzleşme ve hesaplaşma sürecinin öncüsü olacak ki adaletin ve merhametin hâkim olduğu huzur ve refah iklimi tesis olunabilsin. Profesyonel iletişim, uzman yönetişim, ileri PR teknikleri, kamu diplomasisi vs. değil siyaseti ve toplumu ancak samimi bir özeleştiri ve hesaplaşma ikna eder ve düze çıkarır.

İçeriği Paylaşabilirsiniz

‘Helalleşme Yolculuğu’: Nasıl, nereye ve ne kadar?

Sonra »

Kaybetmeye ne kadar yakın, kazanmaya ne kadar uzak?