7 Haziran’dan 1 Kasım’a Çok Taraflı Bir Muhasebe İşletildi
1. 7 Haziran’dan 1 Kasım’a oylarını yaklaşık 9 puan artırarak yüzde 49.5’la tek başına iktidar olma imkânını yakalayan AK Parti’nin, 5 ay gibi kısa zaman dilimindeki bu yükselişini hangi faktörlerle açıklayabilirsiniz?
7 Haziran’dan 1 Kasım’a geçen 5 aylık sürecin toplum açısından ciddi bir gerilim hatta geleceğe dair derin bir belirsizlik olarak işlemesi 9 puanlık artışın n önemli sebebi sayılabilir. Zaafları, kusurları ve günahları sebebiyle AK Parti’yi belli bir oranda cezalandırma yoluna giden belirli bir toplum kesimi Türk milliyetçisi duygularla MHP’ye, Kürt milliyetçisi duygularla da HDP’ye kaydı. Fakat 1 Haziran gecesinden itibaren her iki milliyetçi siyasal hareket de tıpkı CHP gibi erken zafer havasına girerek çözüme değil çözümsüzlüğe yatırım yaptılar. Türkiye’nin, Hükümet kurulamayan, siyaset yoluyla sorunlarını çözemeyen eski günlerine ricat ettiği/edeceği imajı güçlenince toplumda bir pişmanlık ve sıkıntılara rağmen AK Parti’yle yola devam etme iradesi belirdi. Böylece bu beş aylık süreç hem AK Parti yönetimi açısından hem de toplum açısından ağır da olsa bir muhasebe imkânı sundu. Çünkü CHP-MHP-HDP tarzı siyaset bir inşa, gelişme, refah ve güvenliği teminat altına alma yönünde değil Kemalist statükonun hastalıklarını tekrar iktidar kılma yönünde bir dayanışma sergileyerek toplumu tedirgin ettiğinin farkına bile varmadı.
7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar geçen sürecin PKK’nın tırmandırdığı mantık ve ahlak dışı şiddet sarmalıyla kuşatılmaya çalışılması seçmen iradesini belirleme noktasında belirleyici olan diğer bir faktör olmuştur. Özellikle Çözüm Süreci’ni sabote etmek, Suriye’nin kuzey bölgelerinde Esed rejimi, İran ve Rusya’dan AB ve ABD’ye kadar birbiriyle karşıt cephelerden beslenerek alan hâkimiyeti kazanma yolunda sergilenen kantonlardan koridor kurarak kuşatma harekâtı HDP’ye olan şüpheleri derinleştirdi. Tersinden ancak AK Parti’nin tekrar hükümeti kurmasıyla PKK belasının savuşturulabileceğine olan inanç kuvvetlendi. Bu çerçevede PKK’ya yönelik nitelik ve niceliği artan askeri operasyonların topluma güven telkin ettiği, bölünme-parçalanma riskini ortadan kaldırdığı ve Çözüm Süreci bağlamında HDP’nin Türkiye’yi tökezletme çabasında olan iç-dış aktörlerin çok boyutlu stratejik silahı olarak tebarüz ettiği duygusu/düşüncesi AK Parti’ye olan desteği tekrar eski düzeyine taşıdı.
Bölgesel ve küresel düzeyde yaşanan gerilimlere dair CHP, MHP ve HDP’nin aldığı pozisyon ise adeta Türkiye’yi küçültülmüş, işbirlikçi düzeyine düşürülmüş önermelerden ibaret kaldı. Her ne kadar içeriği bazen hamaset, bazen hayallerle doldurulmuş olsa da eski-yeni Türkiye arasında giderek açılan makas toplumsal iddia ve idealleri AK Parti üzerinden gerçekleştirilebileceğine olan kanaatlerin ağır basmasına sebep oldu. Özellikle Suriye, Irak, Mısır, Filistin, Libya, Balkanlar gibi coğrafyalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun Müslüman toplumlara alan açma, cesaret verme, mağduriyetlere sahip çıkma söylemi toplumda epeyce destek buldu. Mülteci krizinden Batı’nın çirkin ikiyüzlülüğüne, IŞİD ve PKK arasında Türkiye’ye biçilmek istenen rolün kabul edilemezliğine, BMGK’nin kurtlar sofrası gibi işleyen düzenine yapılan güçlü itirazlar toplumda hem özgüveni besledi hem de AK Parti’nin siyasal çizgisini Türkçü, Kürtçü, Atatürkçü kadrolara göre tercih edilir kıldı.
Son olarak AK Parti’nin 7 Haziran seçim kampanyasında ekonomik istikrarı bozmamak, popülizm yapmamak adına sergilediği ‘müstağni’ tavrın 1 Kasım öncesinde köklü denilebilecek düzeyde değişime uğramış olması da % 9’luk artışın önemli bir sebebi sayılabilir. İşçi, memur, emekli ve elbette ki asgari ücretle çalışanlar için yapılacağı vaat edilen iyileştirmeler, vergi reformu, yeni yatırımlar, yeni anayasa gibi söylemler toplumda önemli oranda karşılık bulmuştur.
2. Genelde Türkiye halkı özel de ise İslamcılar, 13 yıldır AK Parti’ye olan desteklerini esirgemediler. Bununla beraber AK Parti için bir de 7 Haziran dersi var. Halk veya Türkiye İslamcıları AK Parti’nin başarılarını paylaşmakla beraber, gelecek itibarıyla verilen sözler tutulmadığında ve uyarılar kulak ardı edildiğinde nasıl bir tepki vermek gerekmektedir? Bu anlamda AK Parti’ye destek veren çevreler nasıl bir kontrol sistemi geliştirmelidirler?
Toplumsal destek ile iktidarın toplumu memnun etmesi pozitif korelasyon olarak birbirine bağlantılı işliyor. AK Parti’ye 3 Kasım 2002 tarihinden verilen destek Kemalist ideoloji ve kadrolara, sırtını askeri vesayete dayamış bürokratik oligarşiye, devlet marifetiyle yolsuzluk ve yoksullaştırma siyasetine itirazla başladı ve buna bağlı olarak sürdü. Bu destek şartsız ve ilanihaye devam edecek bir tutku, bağımlılık veya mecburiyet ilişkisi değildi ve olamazdı da. 7 Haziran’ın anlamı bir açıdan da “burnunu sürtme, ders verme ve kulak çekme” olarak da yorumlanmalıdır.
Muhalefet geleneği ne yazık ki sadece toplumda değil topluma öncülük etme iddiasındaki pek çok İslami çevrede de zayıf işliyor. Bu sadece dindar-muhafazakâr AK Parti iktidarları döneminde değil Kemalist, sol, milliyetçi iktidarlar döneminde de şahit olduğumuz bir zaaf alanını teşkil ediyordu. Oysa bu dönemde İslami yapılar hem imkânlar hem de birikim ve tecrübeler anlamında toplum adına siyaseti, devleti, ekonomiyi, diplomatik ilişkileri denetleyebilecek, itiraz ve tekliflerini yüksek sesle kamuoyuna mal edebilecek durumdalar. Özellikle örgütlü yapılar için gerek yayıncılık gerekse sokak muhalefeti etkinlikleri kontrol mekanizmasının vazgeçilmez araçları olarak yeterince değerlendirilirse iktidar hastalıklarının kontrol altına alınmasında ciddi fonksiyonlar icra edecektir. Güç zehirlenmesi hastalığının tedavisi, toplum tarafından yapılmazsa gayrı meşru unsurların ‘durumdan vazife çıkarma’sının önü açılmış olur. Bu ise siyasetle beraber toplumun da çürüme, çözülme ve çöküşünü beraberinde getirir.
3. Ahmet Davutoğlu ‘Bugünkü sistemin Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamadığı, artık bu gömleğin bu ülkeye dar geldiği apaçık ortadadır.’ şeklindeki açıklamasıyla anayasa değişikliğine vurgu yaptı. 1 Kasım seçim sonuçları bu isteği çok açık bir şekilde ortaya koydu. Bu bağlamda, ‘yeni bir anayasa’ için hangi adımlar atılmalı ve sizce bu işin artık uzatılır, kimi gerekçelere sığınılır yanı kaldı mı?
Yeni anayasa oluşturmak veya mevcut anayasayı korumak epey zamandır siyasal mücadelenin öncelikli meselesidir. Ancak yeni anayasanın teşekkülü ve halkın onayına arzından önce pek çok yasa, yönetmelik ve teamülde değişikliğe gidilmesi bir zarurettir. Anayasa yapımının önünde bilinen engeller, dirençler var ve ne yapılırsa yapılsın köklü bir değişim zaman alacaktır.
Meselenin fikri düzeyde toplumsal bir tartışma haline getirilmesi için daha yoğun ve nitelikli faaliyetlere ihtiyaç var. Fakat ne yazık ki mesele mahiyeti yeterince izah edilemeyen ‘başkanlık’ tartışmasına kilitlenerek anayasa çalışmalarının önü tıkanmaktadır. Resmi ideolojiyle hesaplaşmayı, topluma yönelik devlet merkezli ulusal-seküler kimlik giydirilme faaliyetlerini başta eğitim olmak üzere tüm alanlardan tasfiye edecek bir söylemin aciliyeti kanaatimce tartışma dışıdır. AK Parti’nin atlatılan bu kadar badireden sonra ulusalcı-liberal-muhafazakâr değerler dairesinde dönüp dolaşan söylemlere ciddi bir mesafe koyması icap ediyor. Toplumun homojen olmadığını söylemeye hacet yok. Farklı kimlik ve taleplerin varlığı bir vaka olmakla beraber yeni anayasada İslami değerlerin asli ve ağırlıklı kurucu irade olarak yer alması zarureti de görmezden gelinemez. Bu bağlamda basiret ve ferasetli davranmak kadar cesur ve kararlı bir siyasal mücadele hattı inşa etmekle de mükelleftir AK Parti ve muhtelif şekillerde ilişkili çevreler.
4. Çatışmaların yoğunlaşmasıyla rafa kaldırılan çözüm süreci hakkında neler düşünüyorsunuz? Sürecin önceki muhatapları –olası bir açılımda- kapsam içinde yer almalı mı ve sizce sürecin aktörleri değişir mi veya değiştirilmeli mi?
Çözüm Süreci’nde Hükümetin tecrübesizlik ve yalnızlıktan doğan kimi tutarsız ve faydasız kimi de zararlı ve zemin kaybettiren siyasal hamleleri olduysa da temel niyet, genel pratik ve hedef isabetliydi. Lakin içeriden ve dışarıdan pek çok aktörün müdahalesiyle PKK ve bağlı olarak HDP süreci istismara, sabotaja ve belli bir yerden itibaren de AK Parti iktidarını düşürmek üzere bir manivelaya çevirdi. Ana aktör olarak PKK-HDP kadrolarını muhatap kabul etmek de bu süreci hükümet ve örgüt arasında bir pazarlığa dönüştürmek de (gelinen yer itibariyle daha iyi anlaşılmıştır ki) doğru olmamıştır. Hükümet, devletin inkâr ve asimilasyon politikalarını bitirmekten öteye işleyegelen haksızlıkları gidermek ve bu konuya dair temel hakları teminat altına almak üzere doğrudan toplumu muhatap alması gerekiyor. Toplumun sıkıntılarını, beklentilerini öngörmek için devreye silahlı taşeron örgütleri sokmanın manası yok. Meşru cemaat, cemiyet, dernek, vakıf, sendika, aydın, akademisyen gibi aktörlerin istişare mekanizmalarında yer bulabilmesi işi hem kolay hem de verimli kılacaktır.
5. Davutoğlu’nun gerek seçim beyannamelerindeki vaatleri ve gerekse balkon konuşmasında vurguladığı ‘Demokrasiden, adaletten, şefkatten, hukuktan bir adım geri gidilmeyecektir. 78 milyon vatandaşımızın hukuku mutlak surette korunacaktır…’ şeklinde ki kapsamlı açıklamalarından hareketle sizce; AK Parti tüm kesimleri kucaklayacak, adil politikalar geliştirebilecek mi?
AK Parti’nin tüm iddiaları 1 Kasım itibariyle toplum tarafından bir imtihana tabi tutulacaktır. Toplumu kucaklayıp kucaklamayacağı, adil bir politika üretip üretmeyeceği bütün bir kamuoyunun gözü önünde test edilecektir. Gücün, zenginliğin, şatafatın, kibrin büyüleyici cazibesine kapılan iktidarlardan mı olacak yoksa adaleti, şefkati, hukuku, ve toplumsal dayanışmayı mı esas alacak hep birlikte göreceğiz. Ancak pasif ve edilgen bir bekleyiş, temelsiz ve naif temennilerde bulunarak toplumsal sorumluluklar ifa edilmiş olmaz.
Diğer taraftan kötü niyetle, ön yargılı veya müfsitlerle, fasıklarla paralel hareket ederek de siyasal yükümlülükler yerine getirilmiş olmaz. Islah ve ifsad, adalet ve zulüm mücadele halindeyken hiçbir toplum için salt olarak “görelim Mevla’m neyler” kaderciliğini benimseme gibi bir hak olmadığı kanaatindeyim. Sözü, eylemi, örgütlenmesi aktif ve dinamik toplumlar siyaseti olgunlaştırırken tersi durum ise siyaseti hızla çürüteceği için etkin, hızlı, derinlikli ve maslahatı önceleyen bir siyasal aklın örgütlenmesi muacceldir. AK Parti veya başka bir iktidar olsun hiç fark etmez asli sorumluluk her daim aynıdır: Zulme sapmayı engellemek, hayrı temsili desteklemek.