‘Genç Subaylar’ İçin Başörtülüden Kaçış Krokisi

Resmi törenlerle ilgili tüzük ve protokoller kelimenin tam anlamıyla bütün bir toplumu askeri disipline tabi kılma amacıyla düzenlenmiş. Asker-sivil bürokrasi toplumu ve siyaseti belirlenmiş bir kalıba sokma hakkı ve sorumluluğunu sadece kendinde görüyor. Genelkurmay Başkanlığı’nın alternatif resepsiyonu gibi CHP’nin boykotu da belirlenmiş kalıpların dışına çıkan kişi ve görüntülerden duyulan rahatsızlığın tezahürüdür.

Genelkurmay’ın ve CHP’nin boykotu, Cumhurbaşkanı Gül’ün Çankaya’da yeterince laik bir atmosfer yaratamaması yeterince çağdaş bir görünüm oluşturamaması ile ortaya çıkan hayal kırıklığının, hatta nefretin bir sonucudur. “Resmi törenlerin mantığında dini sembol ve söylemlerin yeri olmaz” iddiası kamusal alanı Kemalizmin ipoteği altında tutan dayatmacı siyasetten neşet etmektedir.

Zor kullanarak kamusal alandan atamadıkları dini söylem ve sembollere karşı askerler şimdilerde yeni bir yol bulmuşa benziyorlar. Gücü azalan, kamuoyuna yönelik psikolojik operasyon yapma imkânı kaybolan askeri bürokrasi şimdilerde kaçış planlarına yoğunlaşmışa benziyor. Askerler açısından ortamı belirleme hakkı elden çıkmış, tehdit ve boykot çağrılarına kimse kulak vermemişse başörtülülerin bulunduğu mekânı terk etmekten başkaca çare kalmamış demektir. Bunun güzel bir örneği yansıdı kamuoyuna: Tesettürlülere karşı kroki destekli kaçış planı.

Genelkurmay Başkanlığı son olarak yine başörtüsü ile ilgili bütün Garnizon Komutanlıkları’na bir genelge göndermişti. Birçok ilde yaşanan ve “başörtülüleri protesto için askerlerin salonu terki” olarak kamuoyuna yansıyan haberler sanki münferit protestolardan bahseder gibiydi. Ancak askerin asla emir-komuta zinciri dışına çık(a)mayacağı unutulmuştu yine.

Birilerinin zannettiği veya temenni ettiği gibi ‘birkaç çürük elma’ problemi değildi yaşananlar. En küçük ayrıntısına kadar hesaplanmış, yazılı-çizili planları yapılmış ve onaylanıp bütün birimlere resmi yazı ile dağıtımı yapılmış bir talimatname vardı karşımızda.

Başörtülerden sıvışma, başörtülülerin bulunduğu ortamdan sıyrılma genelgesi, ekli iki kroki ile ulaştırılmıştı bütün askeri birimlere.

Gönderen: Genelkurmay Başkanlığı.

Alıcı: Bütün askeri birlikler.

Konu: Bütün subaylar için tesettürlü hanımlardan kaçış krokisi

Subaylardan ilk istenen gidilecek yerde başörtülülerin olup olmadığı ile ilgili istihbarat çalışması yapmak. Başörtülü var mı, yok mu? Başörtülü bir kadın varsa katılmayacaklar, yoksa katılacaklar. Ama ‘genç subaylar’ baktılar ki sonradan bazı tesettürlüler temizlenip steril hale getirilmiş davet salonuna sızmaya başlamışlar “hiç kimseye fark ettirmeden süratle daveti terk edecekler.” Genelkurmay’ın emri gayet açık, anlaşılır ve kesin. Önce istihbarat sonra harekât. Kurmay zekâsı ve duyarlılığı değerinden bir şey kaybetmemiş, değil mi?

Karşılama törenleri için de balans ayarının tam olduğu genelgeyi okuyanlarca derhal görülüyor. Mesela Cumhurbaşkanı Gül’ün eşli ve eşsiz gelmesine göre iki ayrı karşılama töreni planlanmış. Eşi tesettürlü valiler için de benzer uygulama hayata geçiriliyor. Askeri erkânın tesettürlü kadınlara göre protokol ve dizilim programlama meselesi elbette yeni bir durum değil. Uzun yıllar boyunca fiilen yapılanların resmi belge ve bilgisine de ulaşmış olduk, o kadar.

Genelkurmay’ın tüm personelini tesettürlü kadınlarla yüz yüze gelmemek, tokalaşmamak ve onları karşılamaya değer bulmamak konusundaki emirleri resmi ve bağlayıcı bir boyut taşıyor. Bireysel değil kurumsal bir karar alındığını görmezden gelemeyiz. Mesele duygusal değil ideolojik formda gerçekleşiyor. Bu durumda tesettürlü hanımların ve elbette ki o hanımların eşleri, kardeşleri, çocukları için pek fazla bir tercih kalmıyor.

Tesettürü dolayısıyla bir hanımı protesto eden, onu yüzüne bakılabilir olarak görmeyen, onun var olduğu ortamdan süratle kaçmayı görev addeden kimse görevi, sıfatı, amacı her ne olursa olsun layık olduğu karşılıkla muamele görmelidir. Haki üniforması, subaylık rütbeleri, Kemalist ideolojisi ne tesettürlü bir hanıma ne de başka bir insana karşı küstahlık yapma hakkı vermez, veremez.

Törenlerin amacını ve yönetmeliğini ciddi bir biçimde kritik etmek gerekiyor. Resmi törenler, asker-sivil bürokrasi tarafından ulusalcı ideoloji ve statükoyu halkın üzerinde daimi bir iktidar aracı olarak tutmak üzere tanzim edildi. Bütün bir toplumu maddi-manevi bir terbiye misyonuyla donatılan resmi törenlerin ilkokul müsamerelerinden pek bir farkı yok neredeyse.

Ulusalcı gururun okşandığı, çatışmacı duyguların kışkırtıldığı, güç gösterisinin merkeze alındığı mevcut törenler insani, ahlaki-dini birçok değeri törpülüyor veya pragmatikçe dönüştürüyor. Diplomatik veya askeri teamüller, değil bütün bir toplumdan bir tek şahsiyetten dahi değerli ve öncelikli değildir.

Akıl ve adalet duygusunu yok sayarak sürdürülmek istenen ritüeller bazı kimseler için psikolojik bir doyum aracı olabilir. Fakat diğer yandan geniş toplum kesimleri için bu ritüellerin ısrarla sürdürülmesi aklen, ahlaken, siyaseten ve ruhen bir yıkım getirecektir. Yıkılması gereken insani değerler değil tahribata yol açan dayatmalardır.

 

Bu makale YENİ AKİT gazetesinin 1 Kasım 2010 tarihli nüshasında da yayınlanmıştır.

İçeriği Paylaşabilirsiniz

Törenler Cumhuriyeti’nden Geriye Kalan

Sonra »

‘Modern Pranga’ya Dönüşen Zorunlu Eğitim

Leave a comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir