• 16 Haziran 2022

Ali Şükrü Bey ve hukuk devleti mi, Topal Osman ve şekavet teamülleri mi?

Bundan tam yüz sene önce Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni (Ulaş) Bey, Büyük Millet Meclisi kürsüsünden şöyle haykırıyordu: “Ali Şükrü Bey’e tecavüz eden, milletin namusuna tecavüz etmiştir. Böyle namussuzlar yaşamamalı, kahrolmalı!” Meclis’ten yükselen öfkeli haykırışlar ise bir aksi seda olarak “Kahrolsunlar! Millet böylelerini yaşatmaz!” meydan okuyuşları olarak duvarlara çarpıyordu. Saatler süren oturumda Trabzon Milletvekili, Tan Gazetesi’nin sahibi ve başyazarı, Mustafa Kemal’in Tek Adam’lığına itiraz eden İkinci Grup’un güçlü sesi Ali Şükrü Bey’in bir köy kadar küçük Ankara’da nasıl olup da kaybedildiğini izah edemeyen, bütün vaadlerine rağmen onu bulup ortaya çıkaramayan Hükümete karşı kabaran bir öfke Meclis’te muazzam bir gerilime sebep olmaktadır. Meclis Başkanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ve Hükümet Başkanı Rauf (Orbay) Bey, kürsüleri kırarcasına yumruklayan milletvekillerinin “Ali Şükrü Bey’in hesabını soracağız”, “Biz mahvolmayacağız, mahvedeceğiz. Lanet olsun katillere” gibi hiddetli haykırışları karşısında acziyete düşmekte ve son derece zor zamanlar yaşamaktadır.

İman ve Hürriyet Fikri Silahla Söndürülemez

Sinop Milletvekili Hakkı Hami (Ulukan) Bey hemen herkesin ittifak ettiği siyasi suikast ihtimaline odaklanarak Meclis kürsüsünden bu meselenin bütün boyutlarıyla ortaya çıkarılmasını ısrarla talep ederken şöyle konuşur: “Ali Şükrü Bey’e uzanan el, (sadece) onun şahsına değil, memleketin milli hâkimiyetine uzanmış ve milletin boynuna kement atmış demektir.” Hakkı Hami Bey’in ardından konuşan Kırşehir milletvekili Yahya Galip (Kargı) Bey İttihatçı-komitacı teamüllere atıf yaparken taarruz ve tecavüzlere göğüs gereceklerini şöyle beyan eder: “Bu milletin fikri, hürriyeti ve imanı hiçbir zaman silahla, revolverle söndürülemez. Milletin boynuna atılmış bir kement var; Bu bir namus ve haysiyet meselesidir. Bu millet bunu asla hazmetmez. Hükümetin de bunu bilerek derhal bulması vazifesidir.” Tartışmalar Ahmet Samim ve Hasan Fehmi gibi muhalif oldukları için katledilen gazetecilerden Mustafa Suphi ve 14 arkadaşının katledilmesine atıflarla sürüp gider.

Ali Şükrü Bey’in katili en baştan itibaren “olağan şüpheli” olarak işaretlenen, Mustafa Kemal’in Çankaya’da özel muhafızlığını üstlenen Giresun Gönüllü Laz Müfrezesi komutanı, Topal Osman Ağa’dan başkası değildir elbette. Zaten Topal Osman Ağa’nın geçmişi, Ali Şükrü Bey suikastı tartışmalarındaki olağan şüpheyi şahitler, deliller ve itiraflar noktasında cinayet hükümlüsü olmasını kesinleştiren bir arka plan sunuyordu. Tehcirden adam kaldırmaya, haraçtan cinayete uzanan suçları dolayısıyla Topal Osman kimi zaman Divan-ı Harbe veriliyordu kimi zaman da kaymakam ve valilere onu ölü veya diri ele geçirmeleri için emirler yollanıyordu. Velhasıl Topal Osman tekin bir tip değildi ve Milli Mücadele’nin asli unsurları için dahi derin bir endişe sebebiydi. Ermeni ve Rum Çetelerle mücadele adı altında bölge halkına karşı uyguladığı barbarca yöntemlerle Karadeniz bölgesinde korku iklimini hâkim kılan Topal Osman’ı başkasından değil bizzat Resmi İdeoloji’nin sözcüsü, Çankaya’nın günlükçüsü Falih Rıfkı (Atay) bile şöyle anmaktadır: “Bir Türk evine karşı üç Rum evi yakmak, mezarını kendine kazdırıp diri diri adam gömmek, vapur kazanına kömür yerine canlı adam atmak gibi zulüm ve işkenceleri ile tanınmıştır.”  

Lozan Gerilimi ve Suikastçıyı Azmettirenler 

Mahmut Goloğlu da Topal Osman’ın neden Ali Şükrü Bey’i katlettiğini irdelerken Meclis Başkanı Ali Fuat Paşa, Meclis Basımevi Müdürü Feridun Kandemir, Rauf (Orbay) Bey, İsmail Hakkı (Tekçe) Bey’in anlattıkları ve Meclis tutanaklarından hareketle “Meclis’teki sert muhalefetinden öldürmüştür” sonucuna varır. Zaten o dönem Meclis’te Zabıt memuru olan Hıfzı Veldet (Velidedeoğlu) da Hüseyin Avni (Ulaş) Bey’in Meclis kürsüsünden haykırdığı fakat daha sonra kayıtlardan çıkarılan şu sözleriyle azmettiricinin kim olduğuna dair önemli bir işaret verir: “Ali Şükrü’ye kıyan bilekleri keseceğiz. O bilekler, isterse sırmalı paşa bilekleri olsun.

İşte tam da bu sebeple takip sırasında ortaya çıkan çatışmada ölü olarak ele geçirilen Topal Osman’dan “Giresun alayı kumandanı..” diye bahsetmeye kalkıştığında Başbakan Rauf Bey’e karşı müthiş bir itiraz fırtınası yükselir: “Hayır! Eşkıya reisi, çete reisi. Kumandan demeyiniz.” Kürsüden sorulan “Bu canilere silah veren kimdir? Böyle mahlûklara silah verilir mi?” sorularıyla çeteciliğe, komitacılığa, eşkıyalığa geçit verilemeyeceği yönünde irade beyan edilir. Hatta iş öyle bir noktaya gelir ki bizzat Hüseyin Avni Bey tarafından; “ Ömrü dağlarda şekavetle (haydutluk) geçmiş bir hainin eline silah verdiğiniz için bugünkü cinayetlere sebep oldunuz. Günahkârsınız.” gibi cümlelerle Mustafa Kemal ve Hükümete ağır eleştiriler yöneltilir. Bütün bu tartışmaların sonunda Meclis’te oy birliğiyle şu takrir kabul edilir: “Din, vatan ve istiklal müdafii olmasından dolayı şehid edilmiş Ali Şükrü Bey kardeşimizin kaatillerinden olup bu sabah Çankaya’daki ikametgâhında yapılan müsademe (çatışma) neticesinde mecruhan (yaralı) derdest edilen ve ahiren g..n hunhar katil kaymakam Topal Osman’ın, Meclis kapısı önünde teşhir edilmesini teklif ederiz.

Peki, Ankara gibi o dönem köy kadar küçük bir beldede Ali Şükrü Bey’in vahşi bir biçimde katledildiği günlerde ve akabinde Mustafa Kemal ne söylüyor, neler yapıyordu? Önce derin bir sessizlik, akabinde İsmail Hakkı (Tekçe) Bey’e bir harita üzerinde operasyonu nasıl yürüteceğine dair kesin emir verir. Zaten operasyon, Falih Rıfkı Atay’ın da açıkça belirttiği üzere, Topal Osman Ağa’yı sağ ele geçirmek için değil ölü ele geçirmek üzere planlanır. Yani bir taşla iki kuş vurulacaktır. Nihayet Meclis kararıyla kafası koparılmış cesedi mezardan çıkarılıp dokunaklı bir ibret teşkil etmesi için ayaklarından asılıp teşhir edilen muhafızı Osman Ağa’yı Mustafa Kemal ne suçlar ne de savunur. Sadece aradan uzun bir zaman geçtikten sonra cenazesinin Giresun Kalesi’ne nakline izin verilir.

İade-i Siyasal Akıl ve İade-i Hukuk Devleti

Ali Şükrü Bey, Misak-ı Milli’nin kabulünde ve bağımsızlığının elde edilmesinde önemli roller üstlenmiş bir asker, siyaset adamı ve gazeteci kimliğiyle temayüz etmiştir. Mustafa Kemal, sahibi olduğu Hâkimiyet-i Milliye’nin başyazılarını kaleme alırken Ali Şükrü Bey de sahibi olduğu Tan Gazetesi’nde başyazılar yazmaktadır. Hem İngilizceye hem de uzun bir dönem kaldığı İngiltere’deki siyasi, askeri ve diplomatik tartışmalara ileri düzeyde vakıftır. Lozan görüşmeleri sırasında Meclis’e verilen bilgilerin eksik ve yanlış olduğunu tespit edip İsmet (İnönü) Bey’in şahsında Musul-Kerkük başta olmak üzere Misak-ı Milli’den tavizler verildiği için Hükümete ağır eleştiriler yöneltir. Bu eleştirilerin bedelini canıyla öder maalesef. Fakat bu siyasi suikasttan daha acı ve utanç verici olan şey ise Ali Şükrü Bey’in neden ve kimler tarafından katledildiğini unutup türlü şekavetleri bilinenlerin kimi zaman ulusalcılık-milliyetçilik duygularıyla kimi zaman da hemşerilik hamasetiyle kahraman ilan edilmesidir.

Ali Şükrü Bey’in ismini, mesajını ve mücadelesini yaşatma noktasında Meclis Başkanı sayın Mustafa Şentop ne yapmayı düşünüyor acaba? Meclis’teki büyük salonlardan birine, büyük kütüphaneye veya konferans salonuna Ali Şükrü Bey’in adı verilmesine öncülük edebilir mesela. Örneğin sayın Şentop, Meclis’te bir araştırma komisyonu vasıtasıyla suikastın bütün yönleriyle aydınlatılması, bir sempozyum düzenlenmesi, geniş bir biyografik albüm hazırlanması gibi bazı adımların atılmasını hızlandırabilir. Bu işi hemşerilik işi değil elbette lakin Trabzonlu bakan ve milletvekillerinin Trabzonspor’dan önce, hukuki zemini sağlam bir tarih perspektifiyle Ali Şükrü Bey’in mirasına sahip çıkacak planlara kafa yorması, kadro kurması gerekmez mi? 

Bürokratik Oligarşi’nin en hunhar cinayetlerinden biriyle Ali Şükrü Bey katledildi. Tek Adam ve Tek Parti Rejimi de militan laiklik-askeri vesayet kurgusu da bu suikastla start aldı. Ali Şükrü Bey hukuk devleti mücadelesi verdi. Topal Osman ve onu bu şekavetlere azmettirenlerse ülke ve topluma otoriter ve totaliter bir vesayet rejimini deli gömleği gibi giydirmenin kavgasını veriyorlar. Rol model seçimi kişilerden öteye siyasal sistemlere ve kanuni işleyişlere işaret ediyor.

İçeriği Paylaşabilirsiniz

Siyaset ve yargı Kuzguncuk andıçlarına teslim olur mu?

Sonra »

Dil hassasiyeti mi coştu, ırkçılık mı hortluyor?